Sultanbeyli Kamulaştırma Avukatı; devletin(idarenin) kamu yani halk yararına olarak belli bir taşınmazı, bedelini piyasa değerleri üzerinden veya piyasa değerlerine yakın olarak hesaplayarak taşınmaz sahibi veya sahiplerine bedelini ödemek koşuluyla mülkiyetine alması işlemidir. Bu işlem yalnızca mülkiyeti özel kişilere ait taşınmazlara dair yapılabilmektedir. Kamulaştırma eski ismi ile istimlak davalarının avukat ile yönetilmesi şarttır.
Bu işlem kamu yararına uygun değilse herhangi bir fayda amacı taşımıyorsa, kamulaştırılan taşınmaza ilgili proje yapılamayacak veya yapılmayacaksa bu kamulaştırma işlemi iptal edilebilir. Bu kapsamda bedeli ödense bile öncelikle kamulaştırma işleminin bir hukuki ve bir fiili yarar ve bir faydaya hizmet etmesi esas amaçtır. Bunun dışındaki tüm hallerde bu kamulaştırma işlemi iptal edilebilir. Veya konu hakkında yargılama sürecine geçirebilir.
olarak ekibimizle uzman Avukatlarımızdan oluşan ekibimizle hizmet vermekteyiz..
İletişim:
Aşağıda örnekte görüleceği üzere örnek kamulaştırma ile ilgili yargıtay kararı paylaşılmıştır.
T.C.
YARGITAY
. Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2019/5-701
Karar No: 2022/1027
Karar Tarihi: 28.06.2022
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMAYA DAYALI İRTİFAK HAKKI KARŞILIĞININ TAHSİLİ DAVASI – USULÜNE UYGUN KAMULAŞTIRMA İŞLEMİ TEBLİĞİ YAPILMADIĞI – DAVACI AÇISINDAN KESİNLEŞMİŞ KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNDEN SÖZ ETMENİN MÜMKÜN OLMADIĞI – HÜKMÜN BOZULDUĞU
ÖZET: Kamulaştırma tarihindeki taşınmazın zilyetliğini elinde bulunduran davacının murisi …’a
usulüne uygun kamulaştırma işlemi tebliği yapılmadığı, tapuda ferağ verilmediği, kamulaştırma
bedelinin ödendiğine ilişkin belge ibraz edilemediği hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı
açısından kesinleşmiş kamulaştırma işleminden söz etmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
(6830 S. K. m. 13, 14, 19) (7201 S. K. m. 21) (2942 S. K. m. 19, 25) (YİBK 24.06.1994 T. 1993/3 E.
1994/2 K.)
Dava ve Karar: 1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atmaya dayalı irtifak hakkı karşılığının
tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesince
verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma
kararına karşı direnilmiştir.
- Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
- Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi: - Davacı vekili dava dilekçesinde; Rize ili, Kalkandere ilçesi, Yolbaşı beldesi, Cami mahallesi, 174
ada 24, 237 ve 239 parsel, 175 ada 8, 20 ve 38 parsel, 183 ada 16, 112, 114 ve 149 parsel sayılı
taşınmazların müvekkillerine ait olduğunu, davalı idarenin herhangi bir kamulaştırma işlemi
yapmaksızın bu taşınmazlardan elektrik nakil hattı geçirdiğini ileri sürerek kamulaştırmasız el atma
nedeniyle 10.000TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep
etmiş, 17.10.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini 123.622,17TL’ye artırmıştır.
Davalı Cevabı: - Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; davacı taraf uzlaşma usulünü uygulamadan dava açtığı için
öncelikle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazlarla ilgili
olarak kamulaştırmasız el atma durumunun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı: - Dava 174 ada 24, 237 ve 239 parsel, 175 ada 8, 20 ve 38 parsel, 183 ada 16, 112, 114 ve 149 parsel
sayılı taşınmazlara yönelik olarak açılmış, mahkemece 2013/167 E. sayılı dosyanın 18.02.2015 tarihli
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 /6
celsesinde, her bir taşınmaz yönünden davaların tefriki ile ayrı esaslara kaydına karar verilmiş olup,
tefrik sonrası oluşturulan işbu dosyada dava konusu taşınmaz 183 ada 114 parsel sayılı taşınmazdır. - Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27.03.2015 tarihli ve 2015/32 E. 2015/72 K. sayılı kararı
ile; mahkemenin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyasında taşınmazın davacının murisi …’ın
zilyetliğinde bulunduğu, 6830 Sayılı Kanun’un 19. maddesi uyarınca bedel depo edilmek suretiyle
irtifak hakkının tesciline karar verildiği, noter ihtarnamesinin arka yüzünde köy muhtarı … imzasına
Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi gereği tebliğ şerhinin mevcut olduğu, bu tebliğ işleminin usulüne
uygun olup olmadığının kontrolü için ilgili noterlikten tebliğ mazbatası aslının istendiği, ancak cevabi
yazıda mevzuata uygun şekilde evrakın imha edildiği, bu nedenle gönderilemediğinin bildirildiği, bu
durumda Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine uygun tebligat şerhinin aksinin ispatı mümkün
olmadığından tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu, taşınmazın üzerinde 2 adet elektrik iletim
hattının bulunduğu, 114-A ile gösterilen 2,98 m2’lik hatta ilişkin tapu kaydında irtifak şerhinin
bulunmadığı, acele kamulaştırma kararının alınmadığı, 114-B ile gösterilen 846 m2’lik hatta ilişkin
kamulaştırma işlemlerinin tamamlandığı ve kesinleştiği, bu nedenle dava konusu taşınmazda bu hat
yönünden davalı tarafça kamulaştırmasız el atmanın söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen
kabulü ile, 78,01TL kamulaştırmasız el atmadan kaynaklı tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek
yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Rize ili,
Kalkandere ilçesi, Yolbaşı beldesi, Cami mahallesi, 183 ada 114 parsel sayılı taşınmazın, fen bilirkişisi
tarafından tanzim edilen 06.11.2014 tarihli rapor ve ekli krokisinde 114-A harfi ile gösterilen sarıya
boyalı 2,98 m2’lik kısmında davalı TEİAŞ adına irtifak hakkı tesciline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı: - Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde
bulunmuştur. - Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 11.07.2017 tarihli ve 2016/17757 E. 2017/18105 K. sayılı kararı ile;
”…Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması
yapılarak değer biçilmesinde ve taşınmazın 2,98 m²’lik kısmı yönünden davanın kabulüne karar
verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
Taşınmazın 846 m²’lik irtifak hakkı yönünden; dosyaya celbi sağlanan Kalkandere Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin 1979/55 D.İş, 1979/39 karar sayılı dosyasının idare tarafından açıldığı irtifak hakkının
tescili istemine ilişkin olduğu ve taşınmazın o tarihte …’ın zilyetliğinde olduğu ve adına çıkartılan
kamulaştırma tebligatının “köy muhtarı … imzasına 07/05/1979 tarihinde tebliğ olmuştur.” ibaresinin
yer aldığı anlaşılmakla davacı murisine usulüne uygun tebligat yapılmadığından geçerli bir
kamulaştırma işleminden söz etmek mümkün değildir.
Bu nedenle 846 m²’lik irtifak hakkı yönünden de işin esasına girilerek sonucuna göre hüküm kurulması
gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın kısmen reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir, …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı: - Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 01.11.2017 tarihli ve 2017/71 E. 2017/75 K. sayılı kararı
ile, tapu kaydında 866,00 m2’lik irtifak hakkının tescil edilmiş olduğu ve TEİAŞ Genel Müdürlüğü
lehine 866,00 m2’lik irtifak hakkı olduğunun kadastro tutanağına da yansıdığı, bozmadan önce verilen
geri çevirme kararına göre de idareden kamulaştırma bedelinin ödenip ödenmediğinin sorulduğu ve
bedelin bankaya yatırıldığının bildirildiği, 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyada kesin olarak karar
verildiğine göre kesinleşmiş bir kamulaştırma işlemi bulunduğu, bedel de yatırılmış olduğundan
kamulaştırma işlemlerinin kesinleştiği anlaşılmasına karşın, uzunca bir süre geçtikten sonra
kamulaştırma işleminin geçersizliğinden bahsedilmesinin öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerine de
aykırılık taşıyacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.Direnme Kararının Temyizi:
- Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK - Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atmaya dayalı
irtifak hakkı karşılığının tahsili istemine ilişkin eldeki davada, Kalkandere Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyasında kamulaştırma işleminin kesinleşip
kesinleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE - Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar
bulunmaktadır. - Konuya ilişkin ilk yasal düzenleme 31.08.1956 tarihli ve 6830 Sayılı İstimlak Kanunu’nda yer
almakta olup, anılan Kanunun “Müddetler ve Merci” başlıklı 14. maddesinde; “İstimlâk olunacak
gayrimenkulün sahibi zilyed ve diğer alâkalılar veya istimlâki yapan idare tarafından 13. madde
gereğince ikametgâhlarında tebligat yapılmış olanlar tebliğ tarihinden itibaren 15 gün, bunlar
haricindekiler son ilân tarihinden itibaren 30 gün içinde istimlâk muamelesine karşı Şûrayı Devlette ve
takdir edilen bedel ile maddi hatalara karsı da gayrimenkulün bulunduğu mahal asliye hukuk
mahkemesinde dâva açabilirler. Şu kadar ki, Şûrayı Devlete müracaat edildiği takdirde mahkemeye
müracaat müddeti Şûrayı Devlet kararının katileştiği tarihten, bu karar aleyhine karar tashihi istenmiş
ise bu talebin reddine dair ilâmın tebliği tarihinden cereyana başlar” düzenlemesine yer verilmiştir. - 6830 Sayılı Kanun’un “Tebligat” başlıklı 13. maddesinde ise; “İstimlâki kararlaştırılan yerlerin tapu
ve tapu kaydı yoksa vergi kayıtları ile ve ayrıca haricen yapılacak tahkikatla tesbit edilen mal sahibi,
zilyed ve diğer alâkalılarından ikametgâhı tesbit edilmiş olanlara istimlâk olunacak gayrimenkulün
plân veya ebatlı krokisi, istimlâk kararı ve takdir olunan kıymeti ve istimlâkin hangi idare lehine
yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime tevcih edileceği 15 gün içinde noter marifetiyle tebliğ
olunur. Tebligatta Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri tatbik olunur… Köy lehine
istimlâklerde, tebligat ihtiyar meclisi huzurunda şahsa yapılır. Tevsik edilen tebliğ muteberdir…”
hükmü yer almaktadır. Kanun koyucunun kamulaştırmada özel bir önem gösterdiği tebligatın ne
şekilde yapılacağı 13. maddede açıklanmış, prensip itibariyle doğrudan doğruya ve mal sahibinin tespit
olunan adresine noter vasıtasıyla tebligat yapılması esası kabul edilmiştir. - 6830 Sayılı İstimlak Kanunu’nu yürürlükten kaldıran ve 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942
Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 05.05.2001 tarihinde 4650 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi
25/1. maddesinde “Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma
işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar” hükmü öngörülmüş; 14.
maddesinde ise, taşınmaz mal sahibi, zilyet ve diğer ilgililer yönünden 30 günlük dava açma süresinin,
noter vasıtasıyla tebligat yapılmış olanlar hakkında tebliğ tarihinden, tebligat yapılamayanlar hakkında
noter tebligatı yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı
hüküm altına alınmıştır. - Burada noter kanalı ile çıkarılan tebligatın, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre mal
sahibine tebliğ edilmesi gerektiği; aksi hâlde tebligatın geçersiz olacağı ve dava açma için zorunlu olan
hak düşürücü sürenin mal sahibi yönünden başlamayacağı her türlü duraksamadan uzaktır. - Bu hâliyle mal sahibi yönünden açılacak davalarda, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin
başlangıcında ilke olarak tebliğ tarihinin esas alınması gerektiği açıktır. Anılan ilkeye tek istisna
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.06.1994 tarihli ve 1993/3 E. 1994/2 K. sayılı
içtihadı birleştirme kararı ile getirilmiştir. Anılan kararda, mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemiile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması hâlinde hak düşürücü sürenin tapuda ferağ
işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı benimsenmiştir. - Açıklanan yasal durum çerçevesinde; mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı
kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise
tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir. - Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ışığında somut olay incelendiğinde, Bayburt-Rize Enerji
İletim Hattının yapımı nedeniyle Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) tarafından 1978 tarihinde kamu
yararı kararına istinaden irtifak kamulaştırması yapıldığı, taşınmazın zilyedi olan … adına noter
aracılığı ile tebligat gönderildiği, çıkartılan noter tebligatında “köy muhtarı … imzasına 01/05/1979
tarihinde tebliğ olmuştur.” ibaresinin yer aldığı, TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 Sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan
değişik iş dosyasında Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı kararı
ile, taşınmazın 1090 m2’lik kısmında TEK lehine irtifak hakkı tesisi ile bu hakkın tapuya şerh
verilmesine karar verildiği, 19.05.2005 tarihinde kesinleşen kadastro tespiti ile de taşınmazın davacı K.
Demirtaş adına tapuya kaydedildiği anlaşılmaktadır. - Bu durumda kamulaştırma tarihindeki taşınmazın zilyetliğini elinde bulunduran davacının murisi
…’a usulüne uygun kamulaştırma işlemi tebliği yapılmadığı, tapuda ferağ verilmediği, kamulaştırma
bedelinin ödendiğine ilişkin belge ibraz edilemediği hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı
açısından kesinleşmiş kamulaştırma işleminden söz etmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. - Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, kamulaştırmasız el atmadan kaynaklandığı
iddia olunan zararın, davacının mülkiyet hakkı kapsamında ve davacı uhdesinde gerçekleşmediği,
bedeli ödenmemiş irtifak hakkına katlanmak durumunda olan kişinin önceki malik olduğu, davanın
kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü gerektiği, ayrıca mirasçıların birlikte
tereke adına açtığı bir davada bulunmadığından davacının aktif dava ehliyetinin de bulunmadığı, bu
nedenle direnme kararının gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise
de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. - Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması
gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. - Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında
gösterilen nedenlerle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre
uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince
BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.06.2022
tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davaya konu edilen elektrik iletim hatlarının geçirilmesi için idarece kamulaştırma işlemlerine 1978
yılında başlanmıştır. O tarihte iletim hattı geçirilecek taşınmazın tapuda tescilli olmaması nedeniyle
önce zilyedi araştırılmış ve sonrasında Kamulaştırma Kanunu hükümleri doğrultusunda taşınmazın
zilyedi … adına tescili ve irtifak hakkının da idare adına tescili gerçekleşmiştir. Tescile esas mahkemekarar tarihi 24.05.1979 ve mülkiyet hakkı ile irtifak hakkının tescil tarihi ise 11.09.1979’dur.
Davaya konu iletim hattı nedeniyle taşınmazın ve irtifak hakkının tapuya tescili sağlanmış olduğu
hâlde 2005 yılında yapılan kadastro tespitinde, öncesi tapu kaydı mülkiyet tespiti yönünden kadastro
sırasında uygulanmamış ancak irtifak hakkının öncesi kayda göre tespiti yapılmıştır. Kadastro sırasında
öncesi tapu kaydı uygulanmamış ise de kadastro tutanağında taşınmazın … zilyetliğinde iken 1995
yılında …’a satılarak zilyetliğin devredildiğinden de söz edilerek kadastro tespiti yapılmıştır. Davalı
tarafından irtifak hakkı ile yükümlü olarak yapılan kadastro tespitine karşı askı ilan süresi içinde
Kadastro Mahkemesine dava açılmamıştır. 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesindeki 10
yıllık hak düşürücü süre içinde de bu irtifak hakkı tescili yönünden açılmış bir dava da bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
Taşınmazda irtifak hakkı tescili 1979 yılında yapılmış, davalı ise bundan 16 yıl sonra taşınmazı önceki
malikten haricen satın almıştır. Bu satın alma tapu işlemine dayalı olmaksızın yapıldığı için geçersiz
ise de sonrası kadastro işlemleri ile mülkiyet edinimi geçerli hâle gelmiştir.
Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin ödediği taşınmaz bedelinin de irtifak hakkından
doğan değer düşüklüğü ölçüsünde gerçek bedelden daha düşük olacağı açıktır. Diğer bir ifadeyle bu
satım sırasında irtifak hakkından doğan değer düşüklüğüne alıcı davacı değil, satıcı üçüncü kişi önceki
malik katlanmış durumdadır.
Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin öncesinde geçirilen iletim hatları nedeniyle
mülkiyet hakkına kamulaştırmasız bir el atma bulunduğundan da söz edilemez. Davacı taşınmazı
irtifak hakkı henüz tescil edilmeden almış olsa idi kamulaştırmasız el atmanın varlığı hâlinde el atma
ve zarar kendi mülkiyet hakkı kapsamında gerçekleşeceğinden tazminat isteyebilecek olsa da somut
olayda bu durum gerçekleşmiş değildir.
Kamulaştırmasız el atma hükümleriyle bakıldığında yukarıda açıklanan nedenlerle el atmadan
kaynaklanan iddia olunan zarar, davacının mülkiyet hakkı kapsamında ve davacı uhdesinde
gerçekleşmemiştir.
Konuya kamulaştırma hükümleriyle de bakmak gerekir. İdarece yapılmış olan kamulaştırma işlemleri
2001 yılından önce gerçekleşmiştir. 4650 Sayılı kanunla 2001 yılında yapılan Kanun değişiklikleri ile
kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırma konusu hakkın tescili için dava açılması gerekmekte
ise de bu değişiklikten önceki hükümlere göre kamulaştırma tebliği ile idari yargıda kamulaştırmanın
iptali için adli yargıda ise bedel artırımı için malikin dava açma hakkı vardır.
Değişiklik öncesi hükümlerle değerlendirildiğinde malik için kamulaştırma tebliğle başlar.
Kamulaştırma işlemleri 2001 değişikliklerinden önce başlamış ise tebliğ sonra yapılmış olsa bile
kamulaştırma işlemlerinin önceki hükümlere göre tamamlanması gerekir. Bu durumda davacının
taşınmazı satın aldığı malike öncesinde tebliğ yapılmamış olsa bile tebliğden itibaren 30 gün içinde
bedele ilişkin olarak açılacak olan dava kamulaştırma bedelinin artırılması davası olacaktır. Bu kişi
henüz bedel artırım davası açmadan önce kamulaştırmaya konu irtifak hakkı tescil edilmiş hâlde bu
taşınmazı sattığından bedel artırım davası açma hakkının da irtifak hakkının tescil edildiği tarihte
taşınmaza malik olan ve bu tescil ile mülkiyet hakkı kısıtlanan satıcı malike ait olduğunun kabulü
gerekir.
Kamulaştırma hükümleriyle bakıldığında da bedeli ödenmemiş irtifak hakkına katlanmak durumunda
kalan kişi taşınmazı satın alan davacı değil, taşınmazı irtifak hakkıyla yükümlü olarak satmak
durumunda kalan önceki maliktir. Şayet geçerli biçimde kamulaştırma tebliği yapılmamış ise doğan
zarar da bu önceki malik uhdesinde gerçekleşmiş olacaktır.
Dava kamulaştırmasız el atma nedeniyle değerlendirilse dahi davacının, dava açma hakkı yok ise de
somut olaydaki aşamalar değerlendirildiğinde idare kamulaştırma işlemlerine girişmiş, tebliğler yapmış
sonrasında mahkeme kararına da dayalı olarak kamulaştırma işlemlerine konu irtifak hakkı tescil
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 5 /6
edilmiş olduğundan bu davanın kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü
gerekmektedir. Bu şekilde dava açma hakkı ise davacıya ait olmayıp bu yeri irtifaklı olarak satan
kişiye aittir.
Davacının taşınmazı satın aldığı malik uhdesinde gerçekleşen zarar nedeniyle bu kişinin mirasçısı
olarak dava açabileceği düşünülebilir ise de somut olayda davacı, mirasçı sıfatına dayanarak dava
açmış değildir. Kaldı ki bu hak terekeye ait olduğundan mirasçılar birlikte hareket etmek zorunda olup
bu kapsamda tereke adına açılmış bir dava da bulunmadığından bu yönüyle davacının aktif dava
ehliyeti bulunduğu sonucuna da varılamaz.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğru olduğu için direnme
hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi hükmün bozulması
yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
