Adres

Abdurrahmangazi Mah. Bennur Sok. No:3/1 Sancaktepe İstanbul

Telefon

+90 (216) 380 51 09
Çalışma Saatleri H.İçi 09.00-18.00

E-Posta

info@sancaktepeavukat.com.tr
info@selverakkoyunkorkmaz.av.tr

Sultanbeyli Kamulaştırma Avukatı; devletin(idarenin) kamu yani halk yararına olarak belli bir taşınmazı, bedelini piyasa değerleri üzerinden veya piyasa değerlerine yakın olarak hesaplayarak taşınmaz sahibi veya sahiplerine bedelini ödemek koşuluyla mülkiyetine alması işlemidir. Bu işlem yalnızca mülkiyeti özel kişilere ait taşınmazlara dair yapılabilmektedir.  Kamulaştırma eski ismi ile istimlak davalarının avukat  ile yönetilmesi şarttır.

Bu işlem kamu yararına uygun değilse herhangi bir fayda amacı taşımıyorsa, kamulaştırılan taşınmaza ilgili proje yapılamayacak veya yapılmayacaksa bu kamulaştırma işlemi iptal edilebilir. Bu kapsamda bedeli ödense bile öncelikle kamulaştırma işleminin bir hukuki ve bir fiili yarar ve bir faydaya hizmet etmesi esas amaçtır. Bunun dışındaki tüm hallerde bu kamulaştırma işlemi iptal edilebilir. Veya konu hakkında yargılama sürecine geçirebilir.

olarak ekibimizle uzman Avukatlarımızdan oluşan ekibimizle hizmet vermekteyiz..

İletişim:

Aşağıda örnekte görüleceği üzere örnek kamulaştırma ile ilgili yargıtay kararı paylaşılmıştır.

T.C.
YARGITAY

. Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2019/5-701
Karar No: 2022/1027
Karar Tarihi: 28.06.2022
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMAYA DAYALI İRTİFAK HAKKI KARŞILIĞININ TAHSİLİ DAVASI – USULÜNE UYGUN KAMULAŞTIRMA İŞLEMİ TEBLİĞİ YAPILMADIĞI – DAVACI AÇISINDAN KESİNLEŞMİŞ KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNDEN SÖZ ETMENİN MÜMKÜN OLMADIĞI – HÜKMÜN BOZULDUĞU
ÖZET: Kamulaştırma tarihindeki taşınmazın zilyetliğini elinde bulunduran davacının murisi …’a
usulüne uygun kamulaştırma işlemi tebliği yapılmadığı, tapuda ferağ verilmediği, kamulaştırma
bedelinin ödendiğine ilişkin belge ibraz edilemediği hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı
açısından kesinleşmiş kamulaştırma işleminden söz etmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
(6830 S. K. m. 13, 14, 19) (7201 S. K. m. 21) (2942 S. K. m. 19, 25) (YİBK 24.06.1994 T. 1993/3 E.
1994/2 K.)
Dava ve Karar: 1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atmaya dayalı irtifak hakkı karşılığının
tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesince
verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma
kararına karşı direnilmiştir.

  1. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
  2. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
  3. Davacı vekili dava dilekçesinde; Rize ili, Kalkandere ilçesi, Yolbaşı beldesi, Cami mahallesi, 174
    ada 24, 237 ve 239 parsel, 175 ada 8, 20 ve 38 parsel, 183 ada 16, 112, 114 ve 149 parsel sayılı
    taşınmazların müvekkillerine ait olduğunu, davalı idarenin herhangi bir kamulaştırma işlemi
    yapmaksızın bu taşınmazlardan elektrik nakil hattı geçirdiğini ileri sürerek kamulaştırmasız el atma
    nedeniyle 10.000TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep
    etmiş, 17.10.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini 123.622,17TL’ye artırmıştır.
    Davalı Cevabı:
  4. Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; davacı taraf uzlaşma usulünü uygulamadan dava açtığı için
    öncelikle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini, dava konusu taşınmazlarla ilgili
    olarak kamulaştırmasız el atma durumunun olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkeme Kararı:
  5. Dava 174 ada 24, 237 ve 239 parsel, 175 ada 8, 20 ve 38 parsel, 183 ada 16, 112, 114 ve 149 parsel
    sayılı taşınmazlara yönelik olarak açılmış, mahkemece 2013/167 E. sayılı dosyanın 18.02.2015 tarihli
    Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 1 /6
    celsesinde, her bir taşınmaz yönünden davaların tefriki ile ayrı esaslara kaydına karar verilmiş olup,
    tefrik sonrası oluşturulan işbu dosyada dava konusu taşınmaz 183 ada 114 parsel sayılı taşınmazdır.
  6. Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 27.03.2015 tarihli ve 2015/32 E. 2015/72 K. sayılı kararı
    ile; mahkemenin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyasında taşınmazın davacının murisi …’ın
    zilyetliğinde bulunduğu, 6830 Sayılı Kanun’un 19. maddesi uyarınca bedel depo edilmek suretiyle
    irtifak hakkının tesciline karar verildiği, noter ihtarnamesinin arka yüzünde köy muhtarı … imzasına
    Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi gereği tebliğ şerhinin mevcut olduğu, bu tebliğ işleminin usulüne
    uygun olup olmadığının kontrolü için ilgili noterlikten tebliğ mazbatası aslının istendiği, ancak cevabi
    yazıda mevzuata uygun şekilde evrakın imha edildiği, bu nedenle gönderilemediğinin bildirildiği, bu
    durumda Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine uygun tebligat şerhinin aksinin ispatı mümkün
    olmadığından tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu, taşınmazın üzerinde 2 adet elektrik iletim
    hattının bulunduğu, 114-A ile gösterilen 2,98 m2’lik hatta ilişkin tapu kaydında irtifak şerhinin
    bulunmadığı, acele kamulaştırma kararının alınmadığı, 114-B ile gösterilen 846 m2’lik hatta ilişkin
    kamulaştırma işlemlerinin tamamlandığı ve kesinleştiği, bu nedenle dava konusu taşınmazda bu hat
    yönünden davalı tarafça kamulaştırmasız el atmanın söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen
    kabulü ile, 78,01TL kamulaştırmasız el atmadan kaynaklı tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek
    yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, Rize ili,
    Kalkandere ilçesi, Yolbaşı beldesi, Cami mahallesi, 183 ada 114 parsel sayılı taşınmazın, fen bilirkişisi
    tarafından tanzim edilen 06.11.2014 tarihli rapor ve ekli krokisinde 114-A harfi ile gösterilen sarıya
    boyalı 2,98 m2’lik kısmında davalı TEİAŞ adına irtifak hakkı tesciline karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
  7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde
    bulunmuştur.
  8. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 11.07.2017 tarihli ve 2016/17757 E. 2017/18105 K. sayılı kararı ile;
    ”…Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması
    yapılarak değer biçilmesinde ve taşınmazın 2,98 m²’lik kısmı yönünden davanın kabulüne karar
    verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
    Taşınmazın 846 m²’lik irtifak hakkı yönünden; dosyaya celbi sağlanan Kalkandere Asliye Hukuk
    Mahkemesi’nin 1979/55 D.İş, 1979/39 karar sayılı dosyasının idare tarafından açıldığı irtifak hakkının
    tescili istemine ilişkin olduğu ve taşınmazın o tarihte …’ın zilyetliğinde olduğu ve adına çıkartılan
    kamulaştırma tebligatının “köy muhtarı … imzasına 07/05/1979 tarihinde tebliğ olmuştur.” ibaresinin
    yer aldığı anlaşılmakla davacı murisine usulüne uygun tebligat yapılmadığından geçerli bir
    kamulaştırma işleminden söz etmek mümkün değildir.
    Bu nedenle 846 m²’lik irtifak hakkı yönünden de işin esasına girilerek sonucuna göre hüküm kurulması
    gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın kısmen reddine karar verilmesi,
    Doğru görülmemiştir, …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
  9. Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 01.11.2017 tarihli ve 2017/71 E. 2017/75 K. sayılı kararı
    ile, tapu kaydında 866,00 m2’lik irtifak hakkının tescil edilmiş olduğu ve TEİAŞ Genel Müdürlüğü
    lehine 866,00 m2’lik irtifak hakkı olduğunun kadastro tutanağına da yansıdığı, bozmadan önce verilen
    geri çevirme kararına göre de idareden kamulaştırma bedelinin ödenip ödenmediğinin sorulduğu ve
    bedelin bankaya yatırıldığının bildirildiği, 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyada kesin olarak karar
    verildiğine göre kesinleşmiş bir kamulaştırma işlemi bulunduğu, bedel de yatırılmış olduğundan
    kamulaştırma işlemlerinin kesinleştiği anlaşılmasına karşın, uzunca bir süre geçtikten sonra
    kamulaştırma işleminin geçersizliğinden bahsedilmesinin öngörülebilirlik ve belirlilik ilkelerine de
    aykırılık taşıyacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

    Direnme Kararının Temyizi:

  10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    II. UYUŞMAZLIK
  11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atmaya dayalı
    irtifak hakkı karşılığının tahsili istemine ilişkin eldeki davada, Kalkandere Asliye Hukuk
    Mahkemesi’nin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı dosyasında kamulaştırma işleminin kesinleşip
    kesinleşmediği noktasında toplanmaktadır.
    III. GEREKÇE
  12. Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce ilgili mevzuat hükümlerinin açıklanmasında yarar
    bulunmaktadır.
  13. Konuya ilişkin ilk yasal düzenleme 31.08.1956 tarihli ve 6830 Sayılı İstimlak Kanunu’nda yer
    almakta olup, anılan Kanunun “Müddetler ve Merci” başlıklı 14. maddesinde; “İstimlâk olunacak
    gayrimenkulün sahibi zilyed ve diğer alâkalılar veya istimlâki yapan idare tarafından 13. madde
    gereğince ikametgâhlarında tebligat yapılmış olanlar tebliğ tarihinden itibaren 15 gün, bunlar
    haricindekiler son ilân tarihinden itibaren 30 gün içinde istimlâk muamelesine karşı Şûrayı Devlette ve
    takdir edilen bedel ile maddi hatalara karsı da gayrimenkulün bulunduğu mahal asliye hukuk
    mahkemesinde dâva açabilirler. Şu kadar ki, Şûrayı Devlete müracaat edildiği takdirde mahkemeye
    müracaat müddeti Şûrayı Devlet kararının katileştiği tarihten, bu karar aleyhine karar tashihi istenmiş
    ise bu talebin reddine dair ilâmın tebliği tarihinden cereyana başlar” düzenlemesine yer verilmiştir.
  14. 6830 Sayılı Kanun’un “Tebligat” başlıklı 13. maddesinde ise; “İstimlâki kararlaştırılan yerlerin tapu
    ve tapu kaydı yoksa vergi kayıtları ile ve ayrıca haricen yapılacak tahkikatla tesbit edilen mal sahibi,
    zilyed ve diğer alâkalılarından ikametgâhı tesbit edilmiş olanlara istimlâk olunacak gayrimenkulün
    plân veya ebatlı krokisi, istimlâk kararı ve takdir olunan kıymeti ve istimlâkin hangi idare lehine
    yapıldığı ve açılacak davalarda husumetin kime tevcih edileceği 15 gün içinde noter marifetiyle tebliğ
    olunur. Tebligatta Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri tatbik olunur… Köy lehine
    istimlâklerde, tebligat ihtiyar meclisi huzurunda şahsa yapılır. Tevsik edilen tebliğ muteberdir…”
    hükmü yer almaktadır. Kanun koyucunun kamulaştırmada özel bir önem gösterdiği tebligatın ne
    şekilde yapılacağı 13. maddede açıklanmış, prensip itibariyle doğrudan doğruya ve mal sahibinin tespit
    olunan adresine noter vasıtasıyla tebligat yapılması esası kabul edilmiştir.
  15. 6830 Sayılı İstimlak Kanunu’nu yürürlükten kaldıran ve 08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2942
    Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 05.05.2001 tarihinde 4650 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik öncesi
    25/1. maddesinde “Hakların kullanılması ve borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma
    işlemi mal sahibi için 13. madde uyarınca yapılan tebligatla başlar” hükmü öngörülmüş; 14.
    maddesinde ise, taşınmaz mal sahibi, zilyet ve diğer ilgililer yönünden 30 günlük dava açma süresinin,
    noter vasıtasıyla tebligat yapılmış olanlar hakkında tebliğ tarihinden, tebligat yapılamayanlar hakkında
    noter tebligatı yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı
    hüküm altına alınmıştır.
  16. Burada noter kanalı ile çıkarılan tebligatın, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre mal
    sahibine tebliğ edilmesi gerektiği; aksi hâlde tebligatın geçersiz olacağı ve dava açma için zorunlu olan
    hak düşürücü sürenin mal sahibi yönünden başlamayacağı her türlü duraksamadan uzaktır.
  17. Bu hâliyle mal sahibi yönünden açılacak davalarda, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin
    başlangıcında ilke olarak tebliğ tarihinin esas alınması gerektiği açıktır. Anılan ilkeye tek istisna
    Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.06.1994 tarihli ve 1993/3 E. 1994/2 K. sayılı
    içtihadı birleştirme kararı ile getirilmiştir. Anılan kararda, mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemi

    ile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması hâlinde hak düşürücü sürenin tapuda ferağ
    işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı benimsenmiştir.

  18. Açıklanan yasal durum çerçevesinde; mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı
    kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise
    tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir.
  19. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ışığında somut olay incelendiğinde, Bayburt-Rize Enerji
    İletim Hattının yapımı nedeniyle Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) tarafından 1978 tarihinde kamu
    yararı kararına istinaden irtifak kamulaştırması yapıldığı, taşınmazın zilyedi olan … adına noter
    aracılığı ile tebligat gönderildiği, çıkartılan noter tebligatında “köy muhtarı … imzasına 01/05/1979
    tarihinde tebliğ olmuştur.” ibaresinin yer aldığı, TEK Genel Müdürlüğü tarafından 2942 Sayılı
    Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca irtifak hakkının idare adına tescili istemi ile açılan
    değişik iş dosyasında Kalkandere Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 1979/55 D. İş 1979/39 K. sayılı kararı
    ile, taşınmazın 1090 m2’lik kısmında TEK lehine irtifak hakkı tesisi ile bu hakkın tapuya şerh
    verilmesine karar verildiği, 19.05.2005 tarihinde kesinleşen kadastro tespiti ile de taşınmazın davacı K.
    Demirtaş adına tapuya kaydedildiği anlaşılmaktadır.
  20. Bu durumda kamulaştırma tarihindeki taşınmazın zilyetliğini elinde bulunduran davacının murisi
    …’a usulüne uygun kamulaştırma işlemi tebliği yapılmadığı, tapuda ferağ verilmediği, kamulaştırma
    bedelinin ödendiğine ilişkin belge ibraz edilemediği hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı
    açısından kesinleşmiş kamulaştırma işleminden söz etmenin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
  21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, kamulaştırmasız el atmadan kaynaklandığı
    iddia olunan zararın, davacının mülkiyet hakkı kapsamında ve davacı uhdesinde gerçekleşmediği,
    bedeli ödenmemiş irtifak hakkına katlanmak durumunda olan kişinin önceki malik olduğu, davanın
    kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü gerektiği, ayrıca mirasçıların birlikte
    tereke adına açtığı bir davada bulunmadığından davacının aktif dava ehliyetinin de bulunmadığı, bu
    nedenle direnme kararının gerekçesi düzeltilmek suretiyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise
    de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
  22. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması
    gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
  23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında
    gösterilen nedenlerle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre
    uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince
    BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.06.2022
    tarihinde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile kesin olarak karar verildi.
    KARŞI OY
    Davaya konu edilen elektrik iletim hatlarının geçirilmesi için idarece kamulaştırma işlemlerine 1978
    yılında başlanmıştır. O tarihte iletim hattı geçirilecek taşınmazın tapuda tescilli olmaması nedeniyle
    önce zilyedi araştırılmış ve sonrasında Kamulaştırma Kanunu hükümleri doğrultusunda taşınmazın
    zilyedi … adına tescili ve irtifak hakkının da idare adına tescili gerçekleşmiştir. Tescile esas mahkeme

    karar tarihi 24.05.1979 ve mülkiyet hakkı ile irtifak hakkının tescil tarihi ise 11.09.1979’dur.
    Davaya konu iletim hattı nedeniyle taşınmazın ve irtifak hakkının tapuya tescili sağlanmış olduğu
    hâlde 2005 yılında yapılan kadastro tespitinde, öncesi tapu kaydı mülkiyet tespiti yönünden kadastro
    sırasında uygulanmamış ancak irtifak hakkının öncesi kayda göre tespiti yapılmıştır. Kadastro sırasında
    öncesi tapu kaydı uygulanmamış ise de kadastro tutanağında taşınmazın … zilyetliğinde iken 1995
    yılında …’a satılarak zilyetliğin devredildiğinden de söz edilerek kadastro tespiti yapılmıştır. Davalı
    tarafından irtifak hakkı ile yükümlü olarak yapılan kadastro tespitine karşı askı ilan süresi içinde
    Kadastro Mahkemesine dava açılmamıştır. 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesindeki 10
    yıllık hak düşürücü süre içinde de bu irtifak hakkı tescili yönünden açılmış bir dava da bulunmadığı
    anlaşılmaktadır.
    Taşınmazda irtifak hakkı tescili 1979 yılında yapılmış, davalı ise bundan 16 yıl sonra taşınmazı önceki
    malikten haricen satın almıştır. Bu satın alma tapu işlemine dayalı olmaksızın yapıldığı için geçersiz
    ise de sonrası kadastro işlemleri ile mülkiyet edinimi geçerli hâle gelmiştir.
    Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin ödediği taşınmaz bedelinin de irtifak hakkından
    doğan değer düşüklüğü ölçüsünde gerçek bedelden daha düşük olacağı açıktır. Diğer bir ifadeyle bu
    satım sırasında irtifak hakkından doğan değer düşüklüğüne alıcı davacı değil, satıcı üçüncü kişi önceki
    malik katlanmış durumdadır.
    Taşınmazı irtifak hakkı tescilli iken satın alan kişinin öncesinde geçirilen iletim hatları nedeniyle
    mülkiyet hakkına kamulaştırmasız bir el atma bulunduğundan da söz edilemez. Davacı taşınmazı
    irtifak hakkı henüz tescil edilmeden almış olsa idi kamulaştırmasız el atmanın varlığı hâlinde el atma
    ve zarar kendi mülkiyet hakkı kapsamında gerçekleşeceğinden tazminat isteyebilecek olsa da somut
    olayda bu durum gerçekleşmiş değildir.
    Kamulaştırmasız el atma hükümleriyle bakıldığında yukarıda açıklanan nedenlerle el atmadan
    kaynaklanan iddia olunan zarar, davacının mülkiyet hakkı kapsamında ve davacı uhdesinde
    gerçekleşmemiştir.
    Konuya kamulaştırma hükümleriyle de bakmak gerekir. İdarece yapılmış olan kamulaştırma işlemleri
    2001 yılından önce gerçekleşmiştir. 4650 Sayılı kanunla 2001 yılında yapılan Kanun değişiklikleri ile
    kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırma konusu hakkın tescili için dava açılması gerekmekte
    ise de bu değişiklikten önceki hükümlere göre kamulaştırma tebliği ile idari yargıda kamulaştırmanın
    iptali için adli yargıda ise bedel artırımı için malikin dava açma hakkı vardır.
    Değişiklik öncesi hükümlerle değerlendirildiğinde malik için kamulaştırma tebliğle başlar.
    Kamulaştırma işlemleri 2001 değişikliklerinden önce başlamış ise tebliğ sonra yapılmış olsa bile
    kamulaştırma işlemlerinin önceki hükümlere göre tamamlanması gerekir. Bu durumda davacının
    taşınmazı satın aldığı malike öncesinde tebliğ yapılmamış olsa bile tebliğden itibaren 30 gün içinde
    bedele ilişkin olarak açılacak olan dava kamulaştırma bedelinin artırılması davası olacaktır. Bu kişi
    henüz bedel artırım davası açmadan önce kamulaştırmaya konu irtifak hakkı tescil edilmiş hâlde bu
    taşınmazı sattığından bedel artırım davası açma hakkının da irtifak hakkının tescil edildiği tarihte
    taşınmaza malik olan ve bu tescil ile mülkiyet hakkı kısıtlanan satıcı malike ait olduğunun kabulü
    gerekir.
    Kamulaştırma hükümleriyle bakıldığında da bedeli ödenmemiş irtifak hakkına katlanmak durumunda
    kalan kişi taşınmazı satın alan davacı değil, taşınmazı irtifak hakkıyla yükümlü olarak satmak
    durumunda kalan önceki maliktir. Şayet geçerli biçimde kamulaştırma tebliği yapılmamış ise doğan
    zarar da bu önceki malik uhdesinde gerçekleşmiş olacaktır.
    Dava kamulaştırmasız el atma nedeniyle değerlendirilse dahi davacının, dava açma hakkı yok ise de
    somut olaydaki aşamalar değerlendirildiğinde idare kamulaştırma işlemlerine girişmiş, tebliğler yapmış
    sonrasında mahkeme kararına da dayalı olarak kamulaştırma işlemlerine konu irtifak hakkı tescil
    Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 5 /6
    edilmiş olduğundan bu davanın kamulaştırma bedelinin tespiti davası olarak açıldığının kabulü
    gerekmektedir. Bu şekilde dava açma hakkı ise davacıya ait olmayıp bu yeri irtifaklı olarak satan
    kişiye aittir.
    Davacının taşınmazı satın aldığı malik uhdesinde gerçekleşen zarar nedeniyle bu kişinin mirasçısı
    olarak dava açabileceği düşünülebilir ise de somut olayda davacı, mirasçı sıfatına dayanarak dava
    açmış değildir. Kaldı ki bu hak terekeye ait olduğundan mirasçılar birlikte hareket etmek zorunda olup
    bu kapsamda tereke adına açılmış bir dava da bulunmadığından bu yönüyle davacının aktif dava
    ehliyeti bulunduğu sonucuna da varılamaz.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkemece davanın reddine karar verilmesi doğru olduğu için direnme
    hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Özel Daire kararı gibi hükmün bozulması
    yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Paylaş

Son Yazılar

Bize Mesaj Gönderin

Scroll to Top
Whatsapp Destek
Merhaba Nasıl yardımcı olabiliriz?
Merhaba
Nasıl yardımcı olabiliriz?