- Hukuk Dairesi
Esas No: 2023/5704
Karar No: 2024/2402
Karar Tarihi: 04-04-2024
ZİYNET ALACAĞI DAVASI – DAVACI ERKEĞİN DAVA KONUSU ZİYNETLERLE İLGİLİ AİDİYET SAVUNMASI BULUNMADIĞI DİKKATE
ALINARAK ZİYNET EŞYALARI YÖNÜNDEN DAVANIN KABULÜNE KARAR VERİLMESİ GEREKTİĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI
ÖZET: Davacı karşı davalı kadının delil olarak sunduğu ve erkek tarafından inkar edilmeyen mesaj
kayıtlarına göre de kadının erkekten altınlarını getirmesi istendiğinde erkeğin “söz getireceğim, bıktım
artık bu konudan yeter” dediği anlaşılmıştır. Davalı karşı davacı erkek, 03.11.2022 tarihli dilekçede bu
mesaj kayıtlarından sonraki bir tarihte bileziklerin teslim edildiğini ve ziynetlerin kadında olduğunu
beyan etmiştir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirerek erkeğe geçmiş olup davalı karşı davacı erkek
ziynetlerin uhdesinde olmadığını ve kadına iade edildiğini sunulan delillerle ispatlayamamıştır. O
halde, talebe konu edilen ve dilekçeler aşamasındaki iddia ve savunmalar ile özellikle davalı karşı
davacı erkeğin dava konusu ziynetlerle ilgili aidiyet savunması da bulunmadığı dikkate alınarak ziynet
eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesi doğru
görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
(4721 S. K. m. 4, 166, 169, 174, 175, 182, 220, 222, 330) (6100 S. K. m. 26, 323, 326, 353, 370, 371)
(6098 S. K. m. 50, 51)
Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma ve ziynet alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda
İlk Derece Mahkemesince her iki boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı davasının reddine karar
verilmiştir.
Kararın davacı karşı davalı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye
Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı karşı davalı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik,
süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz
dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten
sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı karşı davalı kadın vekili dava dilekçesinde özetle; davalı karşı davacı erkek ile ailesinin
müvekkilini ve ailesini sürekli olarak küçümsediğini, ağza alınmayacak sözler söylediğini, ailesinin
evliliklerine müdahale ettiklerini, erkeğin sürekli baskı ve fiziki şiddet uyguladığını, çocukları ile
ilgilenmediğini, müvekkilinin ailesi ile görüşmesine izin vermediğini, kazancının erkek ve babasına ait
olmasını istediklerini, ziynetlerinin düğün günü alınarak geri verilmediğini ileri sürerek tarafların 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca
boşanmalarına, velâyetinin anneye tevdiine, 100.000,00 TL maddî, 100.000,00 TL manevî tazminata,
aylık 1000.00 TL tedbir yoksulluk nafakasına, aylık 1.000.00 TL tedbir ve iştirak nafakasına, ziynet
eşyalarının aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde günlük bedelinin tahsiline karar verilmesini talep
ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı karşı davacı erkek vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; iddiaların asılsız olduğunu,
kadının, müvekkilini, mesleğini, ailesini aşağılayıcı beyanlarda bulunarak psikolojik şiddet
uyguladığını, kadının sürekli ailesinin yanına gitmek için baskı yaptığını ancak müvekkiline “annenin
babanın yüzünü görmek istemiyorum, torunlarını görmek istiyorlarsa Sivas’a gelsin görsünler”
şeklinde beyanda bulunduğunu, ekonomik olarak eşine yardımcı olmadığını, sürekli absürd istekleri
olduğunu, eşinin haberi olmaksızın ailesine para gönderdiğini, sürekli uyuyup ev işleri ile
ilgilenmediğini, son olarak kadının, amcasının oğlunun düğünü için ziynet eşyalarını yanına alarak
gittiğini, sonrasında müvekkiline “sen artık çocuğu rüyanda görürsün, ben gelmiyorum eve” şeklinde
beyanda bulunduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya tevdiine, 100.000,00TL
maddî ve 100000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile erkeğin kendi kök ailesinin
evlilik birliğine müdahalesine engel olmadığı gibi ortak çocuğun isminin anne ve baba tarafından
konulması kuralı ve adetine dahi aykırı hareket ederek davalı karşı davacının babasının istemiyle
çocuğun isminin…olarak belirlendiği, erkeğin, davacı karşı davalıya tokat attığını ikrar eder şekilde
mesaj kayıtları karşısında fiziki şiddetin de bulunduğu, kadının kök ailesiyle görüşmelerini
sınırlandırdığı, erkeğin telefonu ile davacı karşı davalı kadının telefonlarını eşleyerek davacı karşı
davalıyı konum üzerinden takip edilebilir hale getirdiği, kadının da, erkeğin kök ailesi ile görüşme
yanlısı olmadığı, yapmış olduğu görüşmeleri ise zoraki yerine getirdiği, erkeği geliri ve mesleği
konusunda aşağılayacak ve küçük görecek şekilde söylemlerde bulunduğu, erkeğin kadın ile barışmak
isteyip bu yönde ortak konuta dönüşünü sağlamak yönündeki girişimlerine cevap vermediği, özellikle
maddî yönden şartlar ileri sürerek barışma girişimini zora soktuğu, erkeğin gıyabında kendisini
sevmediği, birlikte yaşamak istemediği, ayrılmak istediğini beyan eder tarzda ifadelerinin bulunduğu,
yine kişisel ilişki kapsamında erkeğe ortak çocuğun ayakkabılarını fırlatarak makul görülebilecek
tepkinin dışında eylemde bulunduğu, ve amcasını oğlunun düğününe gitme saiki ile ortak konuttan
ayrıldıktan sonra tekrar dönmediği, diğer iddiaların taraflarca ispatlanmadığı, tarafların eşit kusurlu
olduğu gerekçesiyle her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye tevdiine,
çocuk yararına aylık 300,00 TL tedbir, 1000,00 TL iştirak nafakasına, kadının yoksulluğa
düşmeyeceğinden yoksulluk nafakası talebinin reddine, eşit kusur sebebiyle tarafların tazminat
taleplerinin reddine, ispatlanamayan ziynet alacağı talebinin de reddine karar verilmiştir. - İlk Derece Mahkemesinin 15.02.2023 tarihli kararı ile davalı karşı davacı erkek lehine reddedilen
ziynet alacağı yönünden 44.589.38 TL nispi vekâlet ücreti takdirine yer verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen asıl ve ek kararına karşı davacı karşı davalı kadın vekili
istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili istinaf dilekçesinde özetle; boşanma yönünden karara itiraz etmediğini
belirterek kusur, reddedilen tazminat ve yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı,
ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden İlk Derece
Mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesinin
kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı karşı davalı kadının istinaf
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 2 /5
başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı karşı davalı kadın
vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı karşı davalı kadın vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf sebeplerini tekrarla Bölge Adliye
Mahkemesi kararının usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kusur, reddedilen tazminat ve
yoksulluk nafakası ile tedbir ve iştirak nafakalarının miktarı, ziynet alacağı talebinin reddi ve vekâlet
ücretine ilişkin tamamlama kararı yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe - Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taraflarca açılan karşılıklı boşanma davasında taraflar arasında ortak hayatı temelinden
sarsacak derecede ve birliğin devamında imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik bulunup
bulunmadığı, kadına yüklenen kusurlu davranışların gerçekleşip gerçekleşmediği, kadının tazminat ve
yoksulluk nafakası talebinin yerinde olup olmadığı, çocuk için hükmedilen nafakaların hakkaniyete ve
dosya kapsamına uygun olup olmadığı ve ziynet alacağı talebinin reddinin isabetli olup olmadığı buna
bağlı olarak erkek lehine takdir edilen vekâlet ücreti noktasında toplanmaktadır. - İlgili Hukuk
4721 sayılı Kanun’un 4 üncü, 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkrası,169 uncu, 174 üncü, 175 inci,
182 nci, 220 nci, 330 uncu, maddeleri. 6100 sayılı Kanun’un 323 üncü, 326 ncı, 370 inci ve 371 inci
maddeleri. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50, 51 inci maddeleri. - Değerlendirme
1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile
uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat
kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı karşı davalı kadın vekilinin
aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası
olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E., Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik
münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda,
bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası
olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş., Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3).
3.Bu noktada “kişisel mal” kavramının yasal olarak nasıl düzenlendiği üzerinde durulmalıdır:
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 220 nci maddesinde;
“Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır: - Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
- Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da
herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, - manevî tazminat alacakları,
- Kişisel mallar yerine geçen değerler.”
kişisel mal olarak sayılmıştır. Bu noktada belirtilmelidir ki, eşlere ilişkin her türlü giyim eşyası,
mücevher, saat, takılar, spor araç ve gereçleri, cep telefonları, gözlük, makyaj malzemesi gibi sadece
kişisel kullanıma yönelik kural olarak taşınırlardan oluşan, istisnai olarak taşınmaz mallar 4721 sayılı
Kanunun 220 inci maddesinin birinci fıkrasına göre o eşin kişisel malıdır (Dural, M., Öğüz T., Gümüş
M.A., Türk Özel Hukuku, C.III, Aile Hukuku, s.218). - Dairemizin önceki içtihatları, “aksine bir anlaşma ya da örf âdet kuralı olmadığı takdirde, düğünde
kim tarafından hangi eşe ne verilirse verilsin, ne takılırsa takılsın (ziynet eşyası, altın, döviz, TL vs.)
bunların hepsi kadına ait sayılır” yönündeydi. Ancak toplumuzun gelenek ve göreneklerinin zamanla
değişikliğe uğraması, ekonomik ve hukuksal ilişkilerin dinamik yapısı ve özellikle; düğünlerde kadına
özgü ziynet eşyalarının dışında, ortak bir yaşam kurma aşamasında olan eşlere maddî katkı sağlamak
amacıyla, ekonomik değeri olan başka şeylerin de takılması/verilmesi, dikkate alınarak, düğünde eşlere
takılan/verilen ve ekonomik değeri olan eşyalarla ilgili davalarda, Dairemizin içtihatlarında değişikliğe
gidilmesi zorunluluğu doğmuştur. Bu konuda Dairemizin ilkesel nitelikteki yeni görüşüne göre;
“Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşım bu anlaşmaya
göre gerçekleştirilir. Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı
takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşım gerçekleştirilir. Aksi
takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şey kural olarak kendilerine
aittir. Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü (kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş
sayılır. Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmalıdır. Bilirkişi
incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olur.
Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına
ya da erkeğe özgü bir şey ise o cinse verilmiş sayılır, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse
ortak kabul edilmelidir” yönündedir. Uyuşmazlık, tarafların iddia ve savunmaları da dikkate alınarak
bu ilkeler doğrultusunda çözülmelidir.
5.Hemen belirtilmelidir ki, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da
savunmada bulunan kimseye düşer. (6100 sayılı Kanun m.190) Diğer taraftan 4721 sayılı Kanunun 222
inci maddesinin birinci fıkrasında da yine aynı Kanunun 6 ncı maddesi ile paralellik gösteren “Belirli
bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür”
şeklindeki düzenleme ile de ispat yükünün kime ait olduğu hususu gösterilmiştir. Ziynet alacağı
davalarında da olağan olan kadına özgü ziynet eşyalarının kadın eşin himayesinde bulunmasıdır.
Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir. Ziynet eşyası davasında dava konusu
altınların varlığı ve bu altınların kadın eşte olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlanmalıdır.
6.Diğer yandan, “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye
karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir” (6100 sayılı Kanun m. 26/1)
7.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı karşı davalı kadın dava dilekçesinde,
evlendikten sonra evleri olmadığı için erkeğin ailesinin yanında kaldıklarını, erkeğin ailesinin
müvekkilin düğün takılarını istediğini, “bizde kalsın, geri vereceğiz” dediklerini ama iade edilmediğini
ileri sürerek gramları farklılık gösteren 24 adet bilezik, 35 çeyrek altın, 4 yarım, 6 tam altın ve 3
gremse diye tabir edilen ziynetlerin iadesini, bu mümkün değilse bedelinin iadesini talep etmiş, davalı
karşı davacı erkek ise cevap dilekçesinde ziynetlerin kadının uhdesinde olduğunu belirterek davanın
reddini savunmuştur. - Davacı karşı davalı kadının delil olarak sunduğu ve erkek tarafından inkar edilmeyen mesaj
kayıtlarına göre de kadının erkekten altınlarını getirmesi istendiğinde erkeğin “söz getireceğim, bıktım
artık bu konudan yeter” dediği anlaşılmıştır. Davalı karşı davacı erkek, 03.11.2022 tarihli dilekçede bu
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 4 /5
mesaj kayıtlarından sonraki bir tarihte bileziklerin teslim edildiğini ve ziynetlerin kadında olduğunu
beyan etmiştir. Bu durumda ispat yükü yer değiştirerek erkeğe geçmiş olup davalı karşı davacı erkek
ziynetlerin uhdesinde olmadığını ve kadına iade edildiğini sunulan delillerle ispatlayamamıştır. O
halde, talebe konu edilen ve dilekçeler aşamasındaki iddia ve savunmalar ile özellikle davalı karşı
davacı erkeğin dava konusu ziynetlerle ilgili aidiyet savunması da bulunmadığı dikkate alınarak ziynet
eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar
verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin
Bölge Adliye Mahkemesi kararının ziynet alacağı davası yönünden KALDIRILMASINA,
2.İlk Derece Mahkemesi kararının ziynet alacağı davasının reddi ile buna yönelik vekâlet ücreti
yönünden BOZULMASINA,
3.Yukarıda (1) numaralı paragrafta belirtildiği üzere temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının
bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerin 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin
birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge
Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
04.04.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.
