Adres

Abdurrahmangazi Mah. Bennur Sok. No:3/1 Sancaktepe İstanbul

Telefon

+90 (216) 380 51 09
Çalışma Saatleri H.İçi 09.00-18.00

E-Posta

info@sancaktepeavukat.com.tr
info@selverakkoyunkorkmaz.av.tr

T.C.
YARGITAY
. Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2-2410
Karar No: 2021/346
Karar Tarihi: 25.03.2021
VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI – ANNENİN KÜÇÜĞÜN TÜM İHTİYAÇLARINI KARŞILAYABİLECEĞİNDE TEREDDÜT BULUNMAMASI – VELÂYETİN DAVACI BABADA BIRAKILMASI HÂLİNDE ÇOCUĞUN GELİŞİMİNDE OLUMSUZ ETKİ YARATMASI – DOSYANIN ÖZEL DAİREYE GÖNDERİLMESİ

ÖZET: Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların her ikisinin de memur olduğu
ve evlilik süresince Ankara’da yaşadıkları, küçük M.. henüz dört aylıkken anne ve babasının
boşandıkları, velayet hakkı kendisinde olan babanın işi nedeniyle ortak çocuğu Malatya’da bulunan
annesinin yanına bıraktığı, ancak babaannenin çalışıyor olması nedeni ile çocuğa bir akrabanın baktığı,
velayetin kamu düzenine ilişkin olduğu ayrıca çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde kamusal veya
özel sosyal yardım kurum ve kuruluşları da dahil olmak üzere tüm mahkemeler, idari makamlar veya
yasama organları tarafından çocuğun üstün yararının temel düşünce olması gerektiği, bu temel düşünce
karşısında eldeki davanın anlaşmalı boşanma kararından dört gün sonra açılmasının bir öneminin
bulunmadığı, yerel mahkemece verilen tedbir kararı ile anne sevgisine tam anlamıyla muhtaç olan
küçüğün bakımının babaanne yerine annesi tarafından yerine getirilmesi gerektiği gözetilerek o tarihte
henüz yedi aylık olan bebeğin annesine verildiği ve o tarihten itibaren küçük çocuğun anne ile birlikte
yaşadığı, babanın velayet hakkına sahip olduğu üç aylık süre boyunca velayet görevinin
yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmediği, annenin ekonomik ve sosyal statüsüne bakıldığında
Azerbaycan uyruklu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu, akademik unvan kapsamında yönetim
bilimleri doktoru olduğu, aynı zamanda Polis Akademisi Uluslararası Güvenlik Ana Bilim Dalında
ikinci bir yüksek lisans yaptığı, Başbakanlık Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığında
uzman kadrosunda çalıştığı, Ankara’da yaşamını devam ettirdiği, küçüğün fiziksel, ruhsal ve ahlaki
gelişimi için ihtiyaçlarını karşılayabileceği konusunda bir tereddüt bulunmadığı, bir anne olmanın
sorumluluklarını yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle küçüğün velâyetinin davacı
babada bırakılması hâlinde yaşı ve alışageldiği ortamdan koparılmasının onun bedenî ruhî ve ahlakî
gelişimine olumsuz etki yapacağı, sürdürdüğü tüm yaşamın bir başka ifade ile alıştığı ortamın
değişeceği anlaşılmakla küçüğün üstün yararı için velayetinin anneye verilmesinin çok daha uygun
olacağı sonucuna varılarak direnme kararı yerinde görülmüştür. Ne var ki, davalı vekilinin ortak çocuk
yararına hükmedilen iştirak nafakasının miktarına ilişkin sair temyiz itirazı Özel Dairece
incelenmediğinden, bu yön hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye
gönderilmelidir.
(Çocuk Hakları Sözleşmesi m. 2, 3, 6, 12) (4787 S. K. m. 6) (4721 S. K. m. 335, 351) (YHGK
13.10.2010 T. 2010/2-501 E. 2010/492 K.) (YHGK 23.11.2011 T. 2011/2-547 E. 2011/695 K.)
(YHGK 16.03.2012 T. 2011/2-884 E. 2012/197 K.) (YHGK 06.03.2013 T. 2012/2-794 E. 2013/310
K.)
Dava Ve Karar: 1. Taraflar arasındaki “velayetin değiştirilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda, Ankara 4. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin
temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel
Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

  1. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
  2. I. YARGILAMA SÜRECİ
  3. Davacı İstemi:
  4. Davacı vekili 28.03.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 06.09.2012 tarihinde evlendiklerini, bu
  5. evlikten 15.11.2013 tarihinde Mehmet Efe isimli ortak çocuklarının dünyaya geldiğini, sonrasında
  6. Ankara 11. Aile Mahkemesinin 25.02.2104 tarihli ve 2013/1752 E., 2014/203 K. sayılı kararı ile
  7. boşandıklarını, kararın taraflarca temyiz edilmeyerek 24.03.2014 tarihinde kesinleştiğini, boşanma
  8. aşamasında müvekkilinin doğum izni nedeniyle maaş alamadığını, Türkiye’de kendisine yardımcı
  9. olabilecek bir yakınının bulunmadığını, erkek eşin kendisini ölümle tehdit etmesi nedeniyle ortak
  10. çocuğun velayetinin babaya verilmesini kabul etmek zorunda kaldığını, tehdit edilmesine dayanak olay
  11. nedeniyle davalının Ankara Sulh Ceza Mahkemesinde yargılanmasının devam ettiğini, boşanma
  12. kararının akabinde ortak çocuğun baba tarafından Malatya’da yaşayan annesine bırakıldığını, babanın
  13. ise Ankara’da yaşadığını, ortak çocuğa bakması için bırakılan babaannenin kuaför olarak çalıştığını, bu
  14. sebeple davalının velayet görevinin yükümlülüklerine aykırı davrandığını, müvekkilinin ise boşanma
  15. kararından sonra yeniden çalışmaya başladığını, gelirinin bulunduğunu, çocuğuna sağlıklı bir şekilde
  16. bakabileceğini, çocuğun henüz dört aylık olması nedeniyle anne bakım ve sevgisine muhtaç olduğunu
  17. ileri sürerek velayetin değiştirilmesine ve ortak çocuk yararına 500,00TL iştirak nafakası ödenmesine
  18. karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
  19. Davalı Cevabı:
  20. Davalı cevap dilekçesi sunmamış olup yargılama aşamasında davanın reddine karar verilmesini
  21. istemiştir.
  22. Mahkeme Kararı:
  23. Ankara 4. Aile Mahkemesinin 19.12.2014 tarihli ve 2014/432 E., 2014/1674 K. sayılı kararı ile;
  24. davalı baba tarafından velayetin değiştirilmesine karşı çıkılmadığı, dosya kapsamına göre davacı
  25. annenin Başbakanlığa bağlı Yurt Dışı Türkler Daire Başkanlığı’nda çalıştığı, annesiyle birlikte
  26. yaşadığı, davalının ise Malatya’da yaşadığı, ortak çocuğu annesine bırakıp zaman zaman Ankara’ya
  27. çalışmaya gitmek zorunda kaldığı, ortak çocuğun henüz bir yaşında olduğu, yaşı nedeniyle anne bakım
  28. ve sevgisine ihtiyaç duyduğu, dosyaya gelen bilgi ve belgelere göre velayetin değiştirilmesine karar
  29. verilmesi gerektiği gerekçesiyle velayetin davacı anneye verilmesine ve tarafların mali durumu
  30. gözetilerek çocuk yararına 300,00TL iştirak nafakası ödenmesine karar verilmiştir.
  31. Özel Daire Bozma Kararı:
  32. Yargıtay 2. Hukuk Dairesince 28.04.2015 tarihli ve 2015/7631 E. ve 2015/8714 K. sayılı kararı ile;
  33. “…Hüküm davalı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:
  34. Velayetin kaldırılması, eşlerden birinden alınarak diğerine verilmesi, kamu düzeniyle ilgili olup.
  35. hakimin re’sen harekete geçtiği ve re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu işlerdendir. (…m. 385/2)
  36. Aile mahkemesi, görev alanına giren konularda önüne getirilen uyuşmazlıklarda, küçükler hakkında,
  37. bakım ve gözetimine yönelik nafaka yükümlülüğü konusunda gerekli önlemleri almaya, bedensel ve
  38. zihinsel gelişmesi tehlikede bulunan veya manen terkedilmiş halde bulunan küçüğü, ana ve babadan
  39. alarak bir aile yanına ya da özel sağlık kurumuna veya eğitimi güç çocuklara mahsus kuruma
  40. yerleştirmeye, bu hususlarda bir talep olup olmadığına bakmaksızın kendiliğinden karar verebilir.
  41. (4787 s. K. m. 6 /2a-b) Bu bakımdan, hakimin, velayet hakkına sahip olan ebeveynin, bu görev ve
  42. sorumluluğunu yerine getirip getirmediğini re’sen araştırması esası itibariyle doğrudur.
  43. Dosya kapsamına göre tarafların 24.03.2014 tarihinde anlaşmalı olarak boşandıkları ve velayetin

babaya bırakıldığı annenin 300 TL iştirak nafakası ödemesine karar verildiği eldeki davanın ise
28.03.2014 tarihinde boşanma kararından 4 gün sonra açıldığı anlaşılmaktadır. Toplanan deliller,
babanın velayet görevini gereği gibi yerine getirmediğini, çocuğa karşı yükümlülüklerini
savsakladığını kabule yeterli değildir. Diğer bir ifade ile, Türk Medeni Kanununun 348’nci
maddesindeki velayetin kaldırılmasını gerektiren ve Türk Medeni Kanununun 183,349,351/1.
maddeleri gereğince velayet sahibinin değiştirilmesini gerektirecek sebepler olayda gerçekleşmemiştir.
Bu bakımdan velayet hakkının babadan kaldırılmasına karar verilmesi doğru bulunmamıştır,..”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:

  1. Ankara 4. Aile Mahkemesinin 20.11.2015 tarihli ve 2015/1214 E., 2015/1509 K. sayılı kararı ile
    bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; anlaşmalı boşanmalarda çocuğun yaşının küçük
    olmasına rağmen boşanmanın sağlanması amacıyla çocuğun babaya verilmesinin hayatın bir gerçeği
    şeklinde ortaya çıktığı, ortak çocuğun 15.11.2013 doğumlu olup eldeki dava ile boşanma davalarının
    açıldığı tarihlerde henüz dört aylık olduğu, bu nedenle anne sevgisine tam anlamıyla muhtaç olduğu,
    velayetin kamu düzeni ile ilgili olduğu, velayet ile ilgili yapılacak değerlendirmede çocuğun üstün
    yararının gözetilmesi gerektiği, ortak çocuğun boşanmanın gerçekleştiği andan itibaren davalının
    Malatya’da yaşayan annesinin yanına bırakıldığı, dört aylık bir çocuğun anne dururken babaanne ile
    kalıyor olması, babanın görev yerinin Ankara olması nedeniyle çocuğun yanında bulunmaması
    durumlarının velayetin değiştirilmesi sebebi olduğu, dava açıldığı tarihte babanın görev yerinin Ankara
    olduğu hâlde, velayetin tedbiren anneye verilmesinden sonra tayinini Malatya’ya yaptırdığı, somut
    olayda ortak çocuğun eldeki davanın açıldığı tarihten itibaren fiilen anne yanında yaşadığı, annenin iş
    ve akademik anlamda başarılı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
  2. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    II. UYUŞMAZLIK
  3. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ortak çocuğun üstün yararı ve
    eldeki davanın boşanma kararından dört gün sonra açılmış olduğu hususları gözetildiğinde, taraflar
    arasında velayetin değiştirilmesinin yasal koşullarının oluşup oluşmadığı, burada varılacak sonuca göre
    velayet hakkının davalıdan alınarak davacıya verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında
    toplanmaktadır.
    III. GEREKÇE
  4. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar
    görülmektedir.
  5. Bilindiği üzere velayet ile ilgili düzenlemeler 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 335 ila
  6. maddeleri arasında hüküm altına alınmıştır. Velayet: kavram olarak, küçüklerin ve bazı
    durumlarda kısıtlı çocukların gerek kişiliklerinin gerek mallarının korunması ve onların temsili
    konusunda kanunun ana babaya yüklediği ödevler ile bu ödevlerin gereği olan hakların tümünü ifade
    eder. Velayet düzenlemesinde asıl olan çocuğun üstün yararıdır. Bu nedenledir ki, velayet bir hak
    olduğu kadar belki ondan fazla olarak bir yetkidir. Velayet hakkı bunu kullananın değil aslında
    çocuğun yararına bir haktır. Bu sebeple velayete bir yetki olarak bakılması kurumun niteliğinin doğal
    sonucudur.
  7. Çocukların kişiliklerinin ve mallarının korunmasının yanı sıra onların temsili konusunda
    Türkiye’nin de taraf olduğu birçok sözleşme mevcuttur. Çocuk hakları konusunda en çok katılımın
    gerçekleştiği milletlerarası sözleşme ise Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesidir.
    Anılan Sözleşme, Birleşmiş Milletlerin 44. Genel Kurulu’nda 20 Kasım 1989 tarih ve 44/25 sayılı

kararıyla kabul edilerek 02.09.1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir (ÇHS-1989). ÇHS Türkiye tarafından
14.09.1990 tarihinde imzalanmıştır. Türkiye bakımından Sözleşme, kanun olarak 27.01.1995 tarihinde
yürürlüğe girmiş ve böylece Türkiye Sözleşme’ye taraf devlet konumuna gelmiştir. Sözleşme, çocuk
haklarına yönelik olarak; ayrımcılık yapmama (m. 2), çocuğun üstün yararı (m. 3), yaşama ve gelişme
(m. 6), son olarak da çocuğun görüşüne değer verme (m. 12) olmak üzere dört temel ilkeyi bünyesinde
barındırmaktadır.

  1. Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocuklara bakmak, onları
    görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu
    bağlamda sağlayacağı eğitim ile çocuğu istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak
    sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
  2. Velayet, kamu düzenine ilişkin olup, bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade
    çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur.
  3. Belirtilmelidir ki, velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın
    velayet görevlerine müdahale olunamaz.
  4. Velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına
    almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan
    her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğurabileceği onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca
    varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde
    tutulmalıdır.
  5. Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu,
    talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenemeyeceği, sağlığı, sağlık durumuna göre
    tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde
    tutulmalıdır.
  6. Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate
    alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi
    olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması,
    sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı,
    dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.
  7. Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın
    değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında
    kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve
    inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip
    edilemediği ve maddi durumun iyiliğinin tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmeyeceği hususu
    da mutlaka değerlendirilmelidir.
  8. Nitekim açıklanan ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2010 tarihli ve 2010/2-501 E.,
    2010/492 K.; 23.11.2011 tarihli ve 2011/2-547 E., 2011/695 K.; 16.03.2012 tarihli ve 2011/2-884 E.,
    2012/197 K. ile 06.03.2013 tarihli ve 2012/2-794 E., 2013/310 K. sayılı kararlarında da
    benimsenmiştir.
  9. Eldeki davada; tarafların 06.09.2012 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten 15.11.2013 tarihinde
    Mehmet Efe isimli ortak çocuklarının dünyaya geldiği, sonrasında anlaşmalı olarak boşandıkları,
    protokol uyarınca velayetin babaya verildiği ve kararın 24.03.2014 tarihinde kesinleştiği
    anlaşılmaktadır. Davacı bu tarihten dört gün sonra 28.03.2014 tarihinde TMK’dan doğan ve bir anne
    olarak kendisine tanınan velayet hakkının tarafına verilmesine karar verilmesi amacıyla velayetin
    değiştirilmesi davasını açmıştır. Mahkemece 06.06.2014 tarihli ön inceleme tensip tutanağı ile çocuğun
    yaşı gereği anne bakım ve sevgisine muhtaç olduğu dikkate alınarak velayetin tedbiren anneye
    verildiği, davalı vekilinin 24.09.2014 tarihli duruşmada “…velayetin karşı tarafa verilmesi hususunda

anlaşma yolundayız. Ancak nafakanın miktarında anlaşamıyoruz,…” şeklinde beyanda bulunduğu,
özetle küçüğün tedbir tarihinden itibaren anne yanında yaşadığı anlaşılmaktadır.

  1. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların her ikisinin de memur olduğu ve
    evlilik süresince Ankara’da yaşadıkları, küçük Mehmet Efe henüz dört aylıkken anne ve babasının
    boşandıkları, velayet hakkı kendisinde olan babanın işi nedeniyle ortak çocuğu Malatya’da bulunan
    annesinin yanına bıraktığı, ancak babaannenin çalışıyor olması nedeni ile çocuğa bir akrabanın baktığı,
    velayetin kamu düzenine ilişkin olduğu ayrıca çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde kamusal veya
    özel sosyal yardım kurum ve kuruluşları da dahil olmak üzere tüm mahkemeler, idari makamlar veya
    yasama organları tarafından çocuğun üstün yararının temel düşünce olması gerektiği, bu temel düşünce
    karşısında eldeki davanın anlaşmalı boşanma kararından dört gün sonra açılmasının bir öneminin
    bulunmadığı, yerel mahkemece verilen tedbir kararı ile anne sevgisine tam anlamıyla muhtaç olan
    küçüğün bakımının babaanne yerine annesi tarafından yerine getirilmesi gerektiği gözetilerek o tarihte
    henüz yedi aylık olan bebeğin annesine verildiği ve o tarihten itibaren küçük çocuğun anne ile birlikte
    yaşadığı, babanın velayet hakkına sahip olduğu üç aylık süre boyunca velayet görevinin
    yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmediği, annenin ekonomik ve sosyal statüsüne bakıldığında
    Azerbaycan uyruklu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu, Türkiye Orta Doğu Amme İdaresinde
    yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladığı, akademik unvan kapsamında yönetim bilimleri
    doktoru olduğu, aynı zamanda Polis Akademisi Uluslararası Güvenlik Ana Bilim Dalında ikinci bir
    yüksek lisans yaptığı, Başbakanlık Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığında uzman
    kadrosunda çalıştığı, Ankara’da yaşamını devam ettirdiği, küçüğün fiziksel, ruhsal ve ahlaki gelişimi
    için ihtiyaçlarını karşılayabileceği konusunda bir tereddüt bulunmadığı, bir anne olmanın
    sorumluluklarını yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
  2. Açıklanan nedenlerle küçüğün velâyetinin davacı babada bırakılması hâlinde yaşı ve alışageldiği
    ortamdan koparılmasının onun bedenî ruhî ve ahlakî gelişimine olumsuz etki yapacağı, sürdürdüğü tüm
    yaşamın bir başka ifade ile alıştığı ortamın değişeceği anlaşılmakla küçüğün üstün yararı için
    velayetinin anneye verilmesinin çok daha uygun olacağı sonucuna varılarak direnme kararı yerinde
    görülmüştür.
  3. Ne var ki, davalı vekilinin ortak çocuk yararına hükmedilen iştirak nafakasının miktarına ilişkin
    sair temyiz itirazı Özel Dairece incelenmediğinden, bu yön hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere
    dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
    IV. Sonuç:
    Açıklanan nedenlerle;
    Velayet kararına yönelik direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin işin esasına yönelik diğer
    temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE
    GÖNDERİLMESİNE,
    Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu
    kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel
    Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 2. Hukuk Dairesine
    Gönderilmesine,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı
    Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş
    gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.03.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Paylaş

Son Yazılar

Bize Mesaj Gönderin

Scroll to Top
Whatsapp Destek
Merhaba Nasıl yardımcı olabiliriz?
Merhaba
Nasıl yardımcı olabiliriz?