- Daire
Esas No: 2021/216
Karar Tarihi: 07-04-2021
KORUNAN ALANLARIN TESPİT, TESCİL VE ONAYINA İLİŞKİN USUL VE ESASLARA DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK DÜZENLEMESİNİN İPTALİ VE YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI İSTEMİ
(2577 S. K. m. 27) (2863 S. K. m. 3) (3621 S. K. m. 6) (Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına
İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik m. 8, 9) (Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin
Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik m. 5, 6) (Su Ürünleri
Yetiştiriciliği Yönetmeliği m. 4) (Balıkçı Barınakları Yönetmeliği m. 3) (Kıyı Kanununun Uygulanmasına
Dair Yönetmelik m. 13)
İSTEMİN KONUSU: 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Korunan Alanların
Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’te Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik’in 5. maddesindeki “entegre tesisler ve”, “hayvancılık”, “balıkçı barınağı”, “iskele” “doğal
kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar”, “içme suyu amaçlı baraj ve göletler”, “doğal göl ve
denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri”, “zorunlu teknik altyapı uygulamaları” ifadeleri ile 6.
maddesindeki “entegre tesis” ifadesinin ve bu maddeyle getirilen 3. fıkranın iptali ve yürütmesinin
durdurulması istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI: Davacı, dava konusu düzenlemelerin Anayasa’ya, 2863 sayılı Yasa’ya, daha
önce verilen yargı kararlarına ve kamu yararına aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
DAVALININ SAVUNMASI: Davalı tarafından, dava konusu düzenlemelerde hukuka aykırılık
bulunmadığı savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ BURCU BAŞAK DURAN’IN DÜŞÜNCESİ: Yürütmenin durdurulması
isteminin kısmen kabulü, kısmen reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma için verilen
süre geçtikten sonra incelenmesine karar verilen yürütmenin durdurulması istemi, savunmanın geldiği
görülmekle, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
16/03/2020 tarih, 31070 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına
İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 5., ve 6.
maddeleriyle 19/07/2012 tarih, 28358 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Korunan Alanların Tespit,
Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’in 8., ve 9. maddeleri değiştirilmiştir.
Davacı tarafından söz konusu değişikliklerin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle bakılan dava
açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinin 2. fıkrasında, idari işlemin uygulanması
halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması
koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verilebileceği kuralı yer
almıştır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı 3.
maddesinde “tabiat varlıkları”, “jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender
bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya
su altında bulunan değerlerdir.” şeklinde; “sit”, “Tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli
medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini
yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş
veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması
gerekli alanlardır.” şeklinde; “doğal sit” ise, “jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle
olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır.”
şeklinde tanımlanmıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME: - Dava konusu Yönetmelik’in 5. maddesi incelendiğinde;
19/07/2012 tarih, 28358 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına
İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’in “Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri”
başlıklı 8. maddesinin “Bu alanlar, örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç
balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik
faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara
erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.” şeklindeki 2. fıkrası, “Nitelikli doğal koruma
alanları; entegre tesisler ve örtü altı tarım hariç tarım uygulamaları, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları,
hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu
amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı
uygulamaları ve alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı
kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı
için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.” şeklinde değiştirilmiştir.
Söz konusu değişiklikle, nitelikli doğal koruma alanlarında, önceki düzenlemeye ek olarak, entegre
tesisler, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu
kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür
balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik alt yapı uygulamaları ve beton, asfalt gibi malzemelerin
kullanılmaması şartıyla karavan kullanımına izin verilmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’in 8. maddesinin 1.
fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanları, “Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve
önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma
amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal
hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır.” olarak tanımlanmış; 3.
fıkrasında ise, bu alanların, “(a) Doğal karakterini korumuş, büyük memeliler dahil besin zinciri içerisinde
av-avcı ilişkisini muhafaza eden, yerli bitki ve hayvan topluluklarını bulunduran, özgün ekosistem
yapısına sahiptir. (b) Modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam
özellikleri taşır. (c) Doğal alanların ekolojik bütünlüğünü sağlar. (ç) Aşırı derecede ve uygunsuz insan
kullanımı ve mevcudiyetinden uzaktır. (d) Yaban hayvanlarının barınma, beslenme ve üreme gibi hayati
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 2 /7
ihtiyaçlarını temin edebileceği uygun yaşama şartlarını sağlar. (e) Biyolojik çeşitliliği, ekolojik süreçleri,
ekosistem hizmetlerini, ekolojik barınakları muhafaza eder ve iklim değişikliklerine tampon sağlar. (f)
Korunacak hedef tür veya türlerin yıl içerisinde dönemlerine bağlı yaptıkları göç ve yayılma alanlarını ve
göç yollarını ihtiva eder. (g) Peyzaj değeri yüksektir.” kriterlerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği
düzenlenmiştir.
1.a) Dava konusu maddede geçen “entegre tesisler” ve “doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı
faaliyetleri” ifadelerine ilişkin olarak;
Belirli bir iş koluna ait ana işleme süreçlerini gerçekleştirmek amacıyla ihtiyaç duyduğu tüm faaliyet
kollarını bir arada bulunduran yerleşkelere “entegre tesis” adı verilir. Hedeflenen nihai ürünlerin elde
edilmesine kadar bütün ara kademeleri kendi bünyesinde bulunduran entegre sanayi ve entegre ziraat
işletmelerinin her biri, “entegre tesis” kavramı içerisine girmektedir. Mevzuatta entegre tesisin genel bir
tanımı bulunmamakla birlikte, çeşitli kanun ve yönetmeliklerde dağınık olarak bu kavrama yer verildiği
görülmektedir. Örneğin 09/12/2017 tarihli, 30265 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tarım Arazilerinin
Korunması, Kullanılması ve Planlanmasına Dair Yönetmelik’te “Tarımsal amaçlı entegre tesis: Bakanlık
tarafından tarımsal amaçlı olduğu kabul edilen yapıların dışındaki, birincil üretim aşamasından sonra,
ürünlerin fiziksel ve/veya kimyasal işleme tabi tutulacağı tesisler” tanımına yer verilmiştir.
Nitelikli doğal koruma alanlarında, “doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri”ne izin
verilmesine gelince; 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun “Tarifler” başlıklı 2. maddesinde, “Su ürünleri:
Denizlerde ve içsularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve bunların yumurtalarıdır.” tanımına; 29.06.2004
tarihli, 25507 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yönetmeliği’nin “Tanımlar”
başlıklı 4. maddesinde ise, “Su Ürünleri: Denizlerde ve iç sularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve
bunların yumurtalarını (4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanununun kapsamına giren hayvanlar hariç), Su
Ürünleri Yetiştiriciliği: Yetiştiricilik tesislerinde, entansif, yarı entansif veya ekstansif şartlarda yapılan, su
ürünlerini üretme ve/veya büyütme (besicilik) faaliyetini, Yetiştiricilik Tesisi: Su ürünleri yetiştiriciliğinin
yapıldığı yerleri, İç Sular: Göller, suni göller, lagünler, baraj gölleri, bentler, regülatörler, kanallar, arklar,
akarsular, mansaplar, üretme ve yetiştirme yerlerini, Kuluçkahane: Su ürünleri damızlık materyallerinden
yumurta ve yavru materyaller elde etmek için kurulan tesisleri, Üretme Havuzları: Su ürünleri
yetiştiriciliği yapmak amacıyla, toprak, beton ve ağ havuzlar ile plastik veya benzeri malzemeden yapılan
tank ve benzer üniteleri, Ağ Havuz (Ağ Kafes): Denizlerde ve iç sularda su ürünleri yetiştiriciliği yapmak
amacıyla ahşap, demir veya plastik malzemeler ile ağ kullanılarak yapılan üniteleri, Entansif Yetiştiricilik:
Tamamen dıştan yemlemeye dayalı yoğun yetiştiriciliği, Yarı Entansif Yetiştiricilik: Gübreleme ve
tamamlayıcı yemlemeye dayalı yetiştiriciliği, Ekstansif Yetiştiricilik: Suyun doğal verimliliğine dayanan,
stok kontrolü yapılan düşük üretimli yetiştiriciliği,” tanımlarına yer verilmiştir.
Bir tür su ürünü yetiştiriciliği olan kültür balıkçılığı, deniz içerisinde, göl, akarsu veya tatlı su kıyılarında
tecrit edilmiş alanlar oluşturularak, balık çeşitleri, kabukluları, su canlıları ve su bitkilerinin doğal
ortamlarının dışında yetiştirilerek, çeşitli ihtiyaçların karşılanmasıdır. Söz konusu faaliyet nedeniyle
kullanılan besi maddeleri, hayvan dışkıları vb. unsurlardan oluşan atıkların çevreye zarar verdiği bilinen
bir olgudur.
Bu durumda, önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı
derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal
koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, söz konusu faaliyet türlerinden bazılarının
doğrudan doğruya, bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin
doğal yapısının bozulmasına yol açacağı, dolayısıyla, Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan, “entegre
tesis” ve “doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri” ifadelerinin 2863 sayılı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na, genel koruma ilkelerine ve Yönetmelik’in 8. maddesinin herhangi
bir değişikliğe konu edilmeyen 1. fıkrasında yer alan “nitelikli doğal koruma alanı” tanımı ile 3. fıkrasında
belirtilen, nitelikli doğal koruma alanlarının taşıması gereken kriterlerine uygun olmadığı sonucuna
varılmıştır.
Ayrıca, kültür balıkçılığı faaliyetleri açısından, madde metninde her ne kadar doğal göller ve denizler, bu
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 3 /7
faaliyetlerin yapılabileceği alanların istisnası olarak belirlenmişse de; gerek akarsu, lagün vb… diğer iç
suların istisna olarak düzenlenmemiş olması ve gerekse sırf kültür balıkçılığı amacıyla nitelikli doğal
koruma alanlarında yapay gölet ya da karada tesis oluşturulmasının bu alanlarda yaratabileceği tahribat
dikkate alındığında, nitelikli doğal koruma alanlarının korunmasında, balık yetiştiriciliğinden daha fazla
kamu menfaati bulunduğu değerlendirildiğinden, doğal göl ve denizlerin istisna kapsamında düzenlenmiş
olması, bu alanlarda kültür balıkçılığı faaliyetlerine izin verilmesi açısından yeterli görülmemiştir.
1.b) Maddede geçen “hayvancılık”, “balıkçı barınağı”, “iskele” ve “doğal kaynak suyu kullanımına yönelik
uygulamalar” ifadelerine ilişkin olarak;
Dava konusu maddede geçen “hayvancılık” ifadesi, yöre halkının sadece kendi yaşamsal ihtiyaçlarını
karşılamaya yetecek büyüklükte bir hayvancılık faaliyetinden, Entegre Hayvancılık Tesisi (Entegre
Büyükbaş Besi Hayvancılığı Tesisi, Entegre Büyükbaş Süt Hayvancılığı Tesisi, Entegre Küçükbaş
Hayvancılık Tesisi, Entegre Kanatlı Et Üretim Tesisi ve Entegre Yumurta Üretim Tesisi) kurmaya kadar
uzanan geniş bir faaliyet alanını içermektedir.
“Balıkçı barınağı”, 03/08/1990 tarihli, 20594 sayılı Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in
işlem tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde “Balıkçı teknelerine hizmet vermek amacıyla dalgakıranla
korunmuş, yöre balıkçılarının ihtiyacına yetecek kadar havuz ve geri sahaya sahip, bağlama rıjtımları ile
suyu, elektriği, ağ kurutma sahası, çekek yeri, emsali kara alanının %2’sini, yüksekliği 6,50 metreyi (2
katı) aşmayan ve takılıp sökülebilir elemanlarla inşa edilen yönetim birimi, deniz ürünlerine geçici
depolama ve satış üniteleri bulunan kıyı yapıları” olarak; 13/12/1996 günlü, 22846 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Balıkçı Barınakları Yönetmeliği’nin “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde ise, “Her türlü balıkçı
gemilerine hizmet vermek maksadı ile mendireklerle korunmuş, yeterli havuz ve geri saha ile barınacak
gemilerin manevra yapabilecekleri su alanı ve derinliğe sahip, yükleme, boşaltma, bağlama rıhtımları ile
suyu, elektriği, ağ kurtarma sahası, satış yeri, idare binası, ön soğutma ve çekek yeri bulunan,
büyüklüğüne ve sağladığı imkanlara göre balıkçı limanı, barınma yeri veya çekek yeri olarak adlandırılan
kıyı yapıları” olarak tanımlanmıştır. Söz konusu tanımlar incelendiğinde, balıkçı barınaklarının geniş bir
alanda kurulan ve büyük ölçüde yapılaşma gerektiren yerler olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Dava konusu
düzenlemede, nitelikli doğal koruma alanlarında yapılacak balıkçı barınaklarının hangi ölçü ve büyüklükte
olacağı, hangi tip yapı ve yapılardan oluşacağı konusunda herhangi bir belirlemeye yer verilmemiştir.
3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun “Kıyının Korunması, Yapı Yasağı, Kıyı ve Denizde Yapılacak Yapılar”
başlıklı 6. maddesinin 4. ve 5. fıkralarında, “(4) Kıyının kumluk veya çakıllık olduğu alanlarda denize
girme, güneşlenme, amatör su sporları gibi faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik rekreatif amaçlı
iskele yapılamaz. Ancak, kıyının kayalık karakter gösterdiği ya da kıyının kumluk veya çakıllık olmasına
rağmen niteliği gereği su alanından başka türlü faydalanmanın mümkün olmadığı zorunlu hallerde
genişliği üç metreyi geçmeyen ve platform niteliği taşımayan rekreatif amaçlı iskeleler yapılabilir. Buna
ilişkin usul ve esaslar; 2634 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından müştereken, diğer alanlarda ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenir.
(5) Kıyıda imar planı kararı ile; (a) İskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü,
menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları gibi,
kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt yapı ve tesisler, Sahil Güvenlik
Komutanlığının faaliyetlerinin özelliği gereği kıyıdan başka yerde yapılması mümkün olmayan Sahil
Güvenlik Komutanlığı bağlısı gemi/bot karakolları ve destek birimi binaları… yapılabilir.” hükmüne;
03.08.1990 tarihli, 20594 sayılı Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 13. maddesinin,
dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde ise, “Kıyıda onaylı uygulama imar planlarına
göre ve çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin tüm önlemler alınmak koşulu ile aşağıdaki yapı ve tesisler
yapılabilir: (a) Kıyının kamu yararına kullanımına ve kıyıyı korumak amacına yönelik altyapı ve tesisler:
İskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri,
kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları… (c) Kıyılarda ayrıca uygulama imar planı
yapılmadan sabit olmayan duş, gölgelik, soyunma kabini, aralarında en az 150 metre mesafe olmak kaydı
ile 6 m2’yi geçmeyen büfe ve kirletici etkisi olmayan fosseptik yapımını gerektirmeyen seyyar tuvalet ve
ahşap iskeleler yapılabilir…” düzenlemesine yer verilmiştir.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 4 /7
Söz konusu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, dava konusu maddede geçen “iskele” ifadesinden,
imar planlarında gösterilmeden yapılabilecek ahşap iskelelerin mi yoksa daha farklı materyal ve inşa
tekniklerinin kullanıldığı, uygulama imar planına işlenmesi zorunlu türde iskelelerin mi kastedildiği
anlaşılamamaktadır.
“Doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar” ifadesi de yine, uygulamanın niteliğine bağlı
olarak, kaynak suyunun çıkarılmasından, şişelenmesi ve satışına kadar pek çok farklı türde tesisin
kurulmasını kapsayan geniş bir kavramdır.
Dava konusu Yönetmelik’in 5. maddesinde, yukarıda belirtilen faaliyetlere ve yapılara ilişkin herhangi bir
belirleme/sınırlama yapılmamış, başka bir deyişle, madde metninde, bu faaliyetlerin/yapıların hangilerine,
hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Bu durumda, önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı
derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal
koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, söz konusu faaliyet türlerinden bazılarının
doğrudan doğruya, bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin
doğal yapısının bozulmasına yol açacağı, dolayısıyla, dava konusu madde metninin bu haliyle belirsizlik
yarattığı ve “hayvancılık”, “balıkçı barınağı”, “iskele” ve “doğal kaynak suyu kullanımına yönelik
uygulamalar” ifadelerinin, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na, Yönetmelik’in 8.
maddesinin herhangi bir değişikliğe konu edilmeyen 1. fıkrasında yer alan “nitelikli doğal koruma alanı”
tanımına ve 3. fıkrasında belirtilen, nitelikli doğal koruma alanlarının taşıması gereken kriterler ile genel
koruma ilkelerine uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu Yönetmelik’in 6. maddesi incelendiğinde;
19/07/2012 tarih, 28358 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına
İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’in “Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının ayırt
edici özellikleri” başlıklı 9. maddesinin “Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma
alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve
kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır.”
Şeklindeki 1. fıkrası, “Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve
ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz
önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen
faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis,
turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır.” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye “Sürdürülebilir
koruma ve kontrollü kullanım alanlarında bulunan madenlerin milli menfaatlere uygun olarak aranması,
hangi şartlarda ve ölçülerde işletileceği, kapatılması ve alanın rehabilitasyonu ilke kararları doğrultusunda
alınacak olan Bölge Komisyonlarının kararları doğrultusunda yapılır.” şeklindeki 3. fıkra eklenmiştir.
Söz konusu değişiklikle, maddenin 1. fıkrasında, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında,
önceki düzenlemeyle izin verilen düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere ek olarak entegre
tesislerin kurulmasına da izin verilmiş; maddeye eklenen 3. fıkrada ise, bu alanlarda, milli menfaatlere
uygun olmak ve Bölge Komisyonlarınca, ilke kararları doğrultusunda karar alınmak şartlarıyla maden
arama ve işletme faaliyetlerine izin verilmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik’in 9. maddesinin 2.
fıkrasında, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının, “(a) Peyzajı ile uyumlu insan
yerleşimlerini içinde bulundurur. (b) Doğal kaynak yönetim sistemleri ve ilgili kültürel değerleri,
ekosistemleri ve habitatları içerir veya korunmasına katkı sağlar. (c) İnsanlar ve doğa arasında dengeli
ilişkilerin geliştirilmesine ve muhafaza edilmesine katkıda bulunur. (ç) Uygulanabilir durumlarda yerel
halkın sosyal ve ekonomik kazançlarına katkı sağlar. (d) Ulusal, bölgesel ve yerel seviyelerde doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve kalkınmaya destek olur. (e) Ekolojik, ekonomik ve sosyal
boyutları dikkate alarak doğal kaynakların sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanımına elverişli
alanlardır.” özelliklerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği düzenlenmiştir.
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı Sayfa 5 /7
Yukarıda açıklandığı üzere, entegre sanayi, entegre ziraat, tarımsal amaçlı entegre işletmeler vb… farklı
amaçla kurulmuş ve hedeflenen nihai ürünlerin elde edilmesine kadar gerekli fiziksel ve/veya kimyasal
bütün işlemlerin yapılacağı ara kademeleri kendi bünyesinde barındıran entegre tesis kavramı geniş bir
faaliyet alanını kapsamakta olup, dava konusu Yönetmelik’in 6. maddesinde, yukarıda belirtilen
faaliyetlere ilişkin herhangi bir belirleme/sınırlama yapılmamış, başka bir deyişle, madde metninde, bu
faaliyet türlerinden hangilerine ve hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer
verilmemiştir.
Barındırdığı peyzaj, jeolojik ve ekolojik değerler ve doğal kaynaklar nedeniyle korunması gerekli doğal sit
alanı özellikleri gösteren sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında entegre tesislere izin
verilmesi bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağından, dava konusu Yönetmelik’in 6.
maddesinde geçen “entegre tesis” ifadesinin, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve
koruma ilkelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava konusu düzenlemeyle 9. maddeye eklenen 3. fıkrada, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım
alanlarında madencilik faaliyetlerine, milli menfaatlere uygun olmak ve madenin aranması, işletilmesi ve
kapatılmasından, alanın rehabilitasyonuna kadarki tüm aşamalarda ilke kararlarına uygun olarak alınacak
Bölge Komisyon kararları doğrultusunda faaliyet göstermek koşullarıyla izin verildiğinden ve bu koşullara
uyulması halinde, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının geri dönüşü mümkün
olmayacak şekilde tahrip olmasından bahsedilemeyeceğinden, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanunu ve koruma ilkelerine aykırılık görülmemiştir.
Bu itibarla, dava konusu Yönetmelik’in 5. maddesinde yer alan “entegre tesisler, hayvancılık, balıkçı
barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür
balıkçılığı faaliyetleri” ifadeleri ile 6. maddesinde yer alan “entegre tesis” ifadelerinde hukuka uygunluk
bulunmadığı, söz konusu düzenlemelerin uygulanması halinde giderilmesi güç veya imkansız zararların
doğmasına yol açacağı; dava konusu maddelerdeki diğer düzenlemeler yönünden ise yürütmenin
durdurulması koşullarının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle; - Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan “entegre tesisler, hayvancılık, balıkçı barınağı,
iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı
faaliyetleri” ifadeleri ile 6. maddesinde yer alan “entegre tesis” ifadesinin YÜRÜTMESİNİN
DURDURULMASINA, - Yönetmeliğin dava konusu diğer düzenlemeleri yönünden ise YÜRÜTMENİN DURDURULMASI
HAKKINDAKİ İSTEMİN REDDİNE, - Bu kararın tebliğini izleyen günden itibaren 7 (yedi) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri
Kuruluna itiraz yolu açık olmak üzere, 07/04/2021 tarihinde, 5. maddedeki “doğal kaynak suyu
kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri” ifadeleri ile 6.
madde yönünden oyçokluğuyla, geri kalan kısım yönünden ise oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY
Dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesi ile, Yönetmelik’in 9. maddesinin 1. fıkrasının değiştirilmesine
ilişkin olarak; söz konusu değişiklikle “sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı” tanımının
ortadan kaldırıldığı ve dava konusu düzenlemeyle daha çok, bu alanların korunması gereken niteliklerine
değil, bu alanlarda yapılabilecek faaliyetlere yer verildiği görülmüştür.
Aynı madde ile Yönetmelik’in 9. maddesine eklenen 3. fıkrayla, sürdürülebilir koruma ve kontrollü
kullanım alanlarında maden arama ve işletme faaliyetlerine izin verilmesinin ise, madencilik
faaliyetlerinin düşük yoğunlukta faaliyetler olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı dikkate
alındığında, doğal yapının bozulmasına yol açabilecek nitelikte olduğundan ancak düşük yoğunlukta
faaliyetlere izin verilebilecek olan sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında yapılmasının
mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesinin yürütmesinin durdurulmasına karar
verilmesi gerektiği oyuyla, aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Dava konusu Yönetmelik’in 5. maddesiyle, nitelikli doğal koruma alanlarında “doğal kaynak suyu
kullanımına yönelik uygulamalar” ile “doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri”ne; 6.
maddesiyle, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında “entegre tesis” kurulmasına izin
verilmiş olmasının, söz konusu düzenlemelerde belirtilen koşullara uyulması halinde nitelikli doğal
koruma alanları ile sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında tahribata sebep olmayacağı
sonucuna ulaşıldığından, söz konusu ifadeler yönünden yürütmenin durdurulması hakkındaki istemin reddi
gerektiği oyuyla, aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI OY
Dava konusu Yönetmelik’in 5. maddesiyle, nitelikli doğal koruma alanlarında “doğal göl ve denizler hariç
kültür balıkçılığı faaliyetleri”ne; 6. maddesiyle, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında
“entegre tesis” kurulmasına izin verilmiş olmasının, söz konusu düzenlemelerde belirtilen koşullara
uyulması halinde nitelikli doğal koruma alanları ile sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım
alanlarında tahribata sebep olmayacağı sonucuna ulaşıldığından; söz konusu ifadeler yönünden
yürütmenin durdurulması hakkındaki istemin reddi gerektiği oyuyla, aksi yöndeki çoğunluk kararına
katılmıyorum
